Emine: Fakat nasıl, nasıl olacak şimdi? |
But how, how are things going to work out now? (Lit., how will it be) |
Bülent: Merak etme. Neticeyi hiç bir şekilde etkilemez onların kanaatleri. Benim sana vermiş olduğum bir söz var. |
Don’t worry. Their opinions won’t affect the outcome at all. (Lit., in no way) I gave you my word. (Lit., There’s a word I’ve given you.) |
Emine: Hayır Bülent. Eğer bana verdiğin sözü düşünerek... Ailen itiraz etmekte pek haksız da değiller. |
No, Bülent. If you’re worried about the promise you gave me.... (Lit. If [you’re] considering the word you gave me...) And besides, your family isn’t entirely wrong in objecting. |
Bülent: Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin? |
How can you say such a thing? |
Bülent: Kusuruma bakma sevgilim. Bu gün sinirlerim oldukça gergin. |
Forgive me, darling. I’m rather on edge today. (Lit., my nerves are quite tense) |
Emine: Anlıyorum Bülent. Fakat ne diyeceğimi ben de şaşırdım. |
I understand, Bülent. But I also don’t know what to say. |
Emine: Benim yüzümden ailenle aranın açılmasına nasıl razı olabilirim. |
How can I let you have a falling out with your family because of me? |
Bülent: Bırak bu manasız sözleri. Seni seviyorum ve evlenmemizi hiç bir şey engelleyemez. |
Stop talking nonsense. (Lit., Leave these meaningless words.) I love you and nothing can stop us from getting married. (Lit., obstruct our getting married) |